Başarıya Giden Yol Pes Etmemekten Geçer
Başarı hikayelerini her zaman dinlemeyi çok sevmişizdir. Çünkü elde edilen başarılar öncesi, arkasında yatan zorlukların atlatılmasıyla ortaya çıkan sonuçlar, zaman zaman oldukça ilginç olabilmektedir. Diğer ilginç bir durum ise, birçok büyük markanın arkasında geçmişten gelen bir hikayesinin olması.
“Başarıya giden yol hırslı olmaktan geçer”. İş ki biz hırs yapabileceğimiz konuları belirleyebilelim, iş ki ideallerimizin peşinden istekle koşabilelim. Okumaktan keyif alacağınızı düşünerek sizi bu başarı hikayeleriyle baş başa bırakıyorum.
Bir Marka Hikayesi
Müşteri odaklı olmak!
Şimdi gelin sizin için bir hayal kuralım. 1900’lu yıllarda ülkelerin birinde yıllar boyu uğraşarak çok güzel ve kaliteli bir otomobil üretiyorsunuz. Kaliteden taviz vermeden seri üretimi gerçekleştiriyorsunuz. Otomobilinizin ünü neredeyse tüm dünyaya yayılıyor. Müthiş satışlar gerçekleşiyor. Bayilerinizin siparişlerini yetiştirmekte zorlanıyorsunuz. Kendi adınızı taşıyan otomobille gurur duyuyorsunuz. Bu da sizin en tabii hakkınız; arabayı A’dan Z’ye düşünüp tasarlayan, üreten sizsiniz çünkü. Bir gün aldığınız beklenmedik bir haber sizi hayrete düşürüyor; komşu ülkelerden hem de kültürü size çok yakın olan birindeki bayiiniz arabanızı satmaktan vazgeçtiğini bildiriyor. En büyük satışlarınızı gerçekleştiren bayiiniz bu ve görünürde hiçbir problem de yok. İşte bu en başarılı bayiinizin kararını değiştirmek için harcadığınız gayretler hiçbir sonuç vermiyor, ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. Atlıyorsunuz trene, o bayiinin ayağına kadar gidiyorsunuz. Herkes gururunuzu ayaklar altına aldığınız bu davranışı pek de hoş karşılamıyor. Bayiinizle uzun süren müzakerelerden de bir netice çıkmıyor. Son bir cümle olarak kendisine “Bay filan, siz bizim gerçekten saygı duyduğumuz bir müşterimizsiniz. Sizi kaybetmemek için ne isterseniz yapmaya hazırım” diyorsunuz. Bayiinizin isteği şu “Arabanıza biricik kızımın ismini verirseniz bayiiliğe devam ederim” diyor. Şimdi düşünün, o zaman için 20’nci yüzyıla neredeyse “otomobil çağı” dedirtecek muhteşem eserinizden kendi adınızı söküp atarak bayiinizin küçük kızının adini vereceksiniz. Bunu yapabilir miydiniz? Bu kadar müşteri odaklı olabilir miydiniz? İşte bu; hepimizin bildiği Mercedes otomobillerinin hikayesidir. Almanya’nın sembollerinden sayılan otomobilin üreticisi Bay Gottlieb Daimler, “Daimler-Benz” markasıyla ünlenen otomobilin ismini Avusturya’lı müşterisinin küçük kızı “Mercedes”in ismiyle değiştiriyor. Sonrası malum.
Başarıya Giden Yol Pes Etmemekten Geçer
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde Almanya’da bir kasaba Herzogenerauch’ ta iki kardeş ayakkabı yapıp satmak üzere bir atölye açarlar; Adolph ve Rudolph Dassler. Savaş sonrası Adolph, Rudolph’a artık birlikte çalışmak istemediğini, kendine ayrı imalathane açacağını söyler. Rudolph şaşkındır. Ufacık kasabada iki kardeş ayrı imalathanelerde rekabet edeceklerdir. Kardeşine bunun mantıklı olmayacağını, bu ufak kasabada zaten insanların sayılı ayakkabı satın aldıklarını, ikisinin birden iflas edeceğini söylese de Adolph bu uyarıyı dikkate almaz ve kendine yeni bir ayakkabı imalathanesi açar. Gerçekten de aralarında kıyasıya bir rekabet baslar. Rekabetleri doğdukları kasaba sınırlarını dahi aşar. İki kardeş ayrıldıktan sonra birbirlerine küsmüşlerdir ve Adolph 1978 yılında öldüğünde tam 29 yıl dargınlardır. Bugün iki firmanın genel merkezi de bu ufak kasaba Herzogenerauch’tadır. Adolph Dassler’in ayakkabı şirketinin adı ADIDAS, Rudolph’un ki ise PUMA’dır.
İstanbul Eğitimler